Mekanik örgüt anlayışlarının sorunları neticesinde, birçok örgüt teorisyeni mekanik yaklaşımdan uzaklaşarak kaynak olarak biyolojiye yönelmişlerdir. Zamanla örgüt kuramı biyolojiden etkilenmiş; örgütler,  çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması için bağımlı oldukları çevrede varlığını devam ettiren canlı sistemler olarak düşünülmüştür. Abraham Maslow’un öncülerinden olduğu motivasyon teorileri, insanı ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele eden bir tür psikolojik organizma olarak kabul etmiştir.  İnsanın bir organizma olarak görülmesi sonucunda örgütler organizma metaforu ile açıklanabilmektedir.

Bireyler, gruplar ve örgütlerin karşılanması gereken ihtiyaçları olduğu varsayıldığında; varlıklarını devam ettirebilmeleri için geniş bir çevreye muhtaç oldukları göze çarpmaktadır. Bu düşünme tarzı örgütler için “açık sistem yaklaşımı”na güç kazandırmıştır. Bu yaklaşım bir biyoloji teorisyeni olan Ludwing von Bertalanffy’nin 1920’li ve 1930’lu yıllarda başlattığı çalışmalardan esinlenmiştir. Von Bertalanffy, 1937 yılında da Chicago Üniversitesinde “Sistemlerin Genel Teorisi” başlıklı bir sunuş yapmıştır.

Von Bertalanffy, canlı organizmayı karmaşık açık sistemleri anlamak için model olarak kullanmıştır. Ancak Sistem Teorisinin yaygın bir uygulama alanı bulması 1950’li yılların Soğuk Savaş atmosferine denk gelmektedir. Sistem teorisi, hayatın bir çok alanına metodolojik etkide bulunmuştur. Bu teori, bilimler arası genel ilişkilerin  oluşturulabileceği teorik ve sistemli bir çerçeve  kurmak amacındadır. Çeşitli disiplinlerin teorik yapısındaki benzerlikleri arar, değişik bilimlere uyabilecek  modeller geliştirir, bunları anlamlı ilişkiler ile bağlayacak bir sistemler sistemi kurmaya çalışır.

Ludwig Von Bertalanffy’nin ortaya attığı Sistem Teorisi, kendinden sonra gelenler tarafından geliştirilmiştir. Klasik yönetim teorisyenleri, örgüte “kapalı” bir mekanik sistem olarak yaklaşmışlardı. Açık sistem görüşü bu yaklaşımı tamamıyla değiştirerek, örgütlenirken çevrenin daima göz önünde bulundurulması gerektiğini öne sürmüştür.

Açık sistem yaklaşımına göre; yaşayan bir organizmanın, örgüt ve bütünlük nitelikleri ona bir sistem özelliği kazandırır. Bu organizma, aldığı madde ve enerjiyi değiştiren, dinamik bir dengesi olan, açık bir sistemdir. Bu anlamda örgüt kendi kendini besleyen ve üretimde bulunabilen açık bir sistemdir.

Örgüt açık bir sistem olarak görüldüğünde, örgüte giriş ve çıkış süreçleri örgüt-çevre etkileşimini meydana getirmektedir. Açık sistemlerde bilgi kontrol mekanizması, farklı roller ve uzmanlaşma vardır. Sistemler genellikle farklı araçlar kullansalar bile   aynı sonuca ulaşabilirler (eşit sonuç). Bu kavram, çoğu örgütte bulunan esneklik ve uyum sağlamayı  vurgular. Açık sistemin çevresiyle olan etkileşimi, çevrenin tanımını gerektirmektedir. Sistemin çevresi onu etkileyen ve onun  tarafından etkilenen başka sistemlerden meydana gelir. Sistem ile çevresi arasındaki etkileşim enerji ve informasyon alış-verişi şeklinde olmaktadır. Çevresi ile etkileşimde bulunan sistemler açık sistemlerdir. Sosyal sistemler genellikle açık sistemlerdir.

Yararlanılan Kaynaklar

Keskin, H., Akgün, A. E. ve Koçoğlu, İ. (2016). Örgüt Teorisi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Morgan, G. (1998). Yönetim ve Örgüt Teorilerinde Metafor (Çev.: Dicleli, Z. Ve Bulut, G.)İstanbul: Mess Yayınları.

Robbins, S. P., Decenzo, D. A. ve Coulter, M. (2013). Yönetimin Esasları, (Çev. Ed.: Öğüt, A.). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.