Adalet, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar eski zamanlardan beri adalet için mücadele etmişlerdir. Hammurabi Kanunları gibi tarihteki ilk yazılı kaynakların çoğu sosyal adalete odaklanmış ve kişilerarası ilişkilerin ve kaynak tahsisinin ne olması gerektiğini vurguladı. İnsan doğası gereği ona adil davranılmasını ister. Çok küçük yaşlardan itibaren insanlar neyin adil ve neyin adil olmadığını algılamaya başlar.
Örgütlerde adalet kavramı dikkat edilen ve önem verilen bir kavramdır. Örgütsel adalet çalışmaları, hukuk ve sosyal bilimler alanındaki araştırmalarına kıyasla nispeten yeni bir konudur. 1960’lı ve 1970’li yıllardan bu yana, adaleti önemli bir konu olarak açıklama ve tanımlama çabaları örgütsel adalet adında yeni bir alanın geliştirilmesine yol açmıştır. Örgütsel adalet kavramı ilk olarak Greenberg tarafından 1987 yılında kullanılmıştır.
Örgütsel adalet nedir? Örgütsel adalet, geniş anlamda, örgütsel uygulamalarla ilgili olarak çalışanlardaki adalet algısıdır. Benzer bir tanımda örgütsel adalet, işverenlerin işle ilgili olması gerektiğini düşündüklerinin karşılaştırılması sonucu örgütlerinde adalet algısıdır. Başka bir deyişle, örgütsel adalet, örgütsel kaynakların dağılımı (ödüller ve cezalar), bu dağıtım kararlarını belirlemek için kullanılan prosedürler ve bu prosedürlerin uygulanmasındaki kişilerarası davranış kuralları ve sosyal normlar bütünüdür.
Örgütsel Adaletin Boyutları
Araştırmacılar arasında örgütsel adalet kavramının boyutları ile ilgili görüş farklılıkları olsa da, literatür taraması, üç temel boyutun ampirik çalışmalarla yaygın olarak kabul edildiğini ve desteklendiğini göstermektedir.
Dağıtım Adaleti
Farklı disiplinlerden birçok araştırmacı; sosyal bilimciler, siyaset bilimciler, ekonomistler, sosyologlar ve psikologlar dağıtım sorununu ele aldılar. İlk çalışmalarda özellikle adaletin dağıtımına vurgu yapıldı. Ödüllerin ve kaynakların dağılımı, küçük gruplardan topluma kadar her boyuttaki sosyal sistemde meydana gelen evrensel bir olgudur. Gruplar, örgütler ve toplumlar daima ödül, ceza ve kaynakların tahsis edilmesi sorunuyla ilgilenmişlerdir.
Dağıtım adaleti, çalışanların ücret ve terfi gibi kazanç dağılımına ilişkin yönetsel kararların adilliği ile ilgilidir. Örgütsel adaletin bu boyutu ve Adams’ın eşitlik teorisi aynıdır çünkü ikisi de kazançların dağıtımı ile ilgilidir.
İşlem Adaleti
İşlemsel adalet üzerine en önemli deneysel çalışmalar Thibaut ve Walker tarafından yapıldı. Thibaut ve Walker, hukuk alanındaki yargılama işlemlerinin toplum tarafından alınan kararların kabulü üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Folger ve Greenberg, işlem adaleti kavramını kurumlara uyarlayan ilk araştırmacılardır.
Örgütsel olarak işlem adaleti, dağıtım kararlarında kullanılan yöntemlerin adalet algısıdır. Başka bir deyişle işlem adaleti, kazanımları belirlemek için kullanılan yöntemlerin, araçların ve süreçlerin algılanan adaletidir. Buna göre, usule ilişkin adalet kavramı ile çalışanların yalnızca bu kararların ne olduğu ile ilgilenmediği, aynı zamanda örgütsel kararların adaletini belirlerken bu kararları belirleyen süreçlerle de ilgilendikleri öne sürülmektedir.
Etkileşim Adaleti
Bies ve Moag, adalet kavramını örgütsel adaletle ilgili olarak kişilerarası davranış kalitesinin önemini vurgulayarak yeni bir konsepte soktu. Bu bakış açısı etkileşim adaleti dediler. Bies ve Moag, çalışanların örgütsel otoritelere doğru, eksiksiz bilgi sağlamaları ve kararları için iyi sebepler sağlamaları halinde adil davranıldığına inandıklarını iddia etmektedir.
Çalışanlar, yöneticilerinden diğerleriyle aynı şekilde iletişim kurmalarını ve bu etkileşimde adalet aramalarını beklemektedir. Bazı çalışanlara saygı ve samimiyet ile saygı gösterirken bazılarına göstermeyen yöneticiler adil olarak algılanmaz. Etkileşim adaletinin olumsuz algılanması çalışanların yöneticilerine tepki vermesine neden olmaktadır.
Siz de fikrinizi belirtin