Yönetim, bir grup insanı önceden belirlenmiş hedeflere göre yönlendirme, bu kişilerin aralarındaki iş paylaşımı, işbirliği ve birlikteliği sağlama gayretlerinin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Bir başka tanıma göre ise yönetim, örgütün amaçlarını yerine getirmek amacıyla planlama, örgütleme, yöneltme ve denetim süreçleri kanalıyla kaynakların tamamının işe koşulmasıdır. Burada en önemli husus, yönetimin her şeyden önce bir karar alma süreci olması ve insan odaklı olmasıdır. Yönetim biçimleri denilince öncelikle ne’yin yönetileceği netleştirilmelidir. Devletlerin yönetimi ile kurumların yönetimi arasında farklar bulunmaktadır. Bu yazıda yönetim biçimleri konusu, “devlet yönetimi” göz önünde bulundurularak anlatılmaktadır. Devlet söz konusu olduğunda yönetim biçimi, devletin hizmetlerinin yerine getirilmesi ve devleti idame ettirme şeklidir. Yazımızda yönetim biçimleri kısaca bir “sistem” olarak ele alınmıştır.
Kamu yönetimi kavramı yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin tümünü kapsamaktadır. Yani devletin yürütme fonksiyonunu ifade eder ve örgüt olarak yürütme organının yönlendirdiği kamusal faaliyetleri gerçekleştiren aygıtı belirtir. Tanımı yapılacak olursa kamusal siyasaların oluşturulması aşamasında, siyasal karar birimlerine teknik destek sağlayan ve bu siyasaları uygulamaya koyan örgütler bütününe kamusal yönetim denilmektedir. Bu açıklamadan yola çıkılarak kamu yönetiminin kamu bürokrasisi yoluyla yürütme erkini kullandığı ve devletin kaynakları ile finanse edilen faaliyet ve programları oluşturduğu ve yürütmesini yerine getirdiği söylenebilir. Buna paralel bir şekilde vatandaşlar da devleti ya da kamu yönetimini, devlete ait idare veya hükümetin icraatı olarak algılamaktadır.
Hükümet, bir toplumun üyeleri ve toplum ile yabancılar arasındaki ilişkileri düzenleyen yasal ve politik kurumlardan oluşur. Bu kurumlar, toplumun düzeninin korunmasını etkileyen politikalar ve belirli toplumsal hedeflere ulaşılmasına yönelik kararlar alma yetkisine sahiptir.
Bir hükümetin kendi vatandaşları üzerindeki gücü, sınırlama ve kısıtlamaların serbest olma derecesine göre değişiklik göstermektedir. Yurtdışına karşı da bir hükümetin gücü, dış politikasını destekleyebileceği insan ve maddi kaynaklarına bağlı olarak değişmektedir. Hükümetler, ilk zamanlar klanlardan, kabilelerden ibaretken, bugün süper güçlere ve uluslararası hükümetlere kadar büyük ve kapsamlıdır. Son zamanlara kadar, bazı hükümetler sadece kendi halklarını değil, ulusal, etnik ve dil sınırlarını aşan diğer halkları ve ülkeleri de yöneten imparatorluklar kuracak kadar güçlüydü. İmparatorluğun günümüzdeki emsali, üstün askeri ve ekonomik gücü ile diğer ülkelere önderlik edebilecek veya üstün gelebilecek süper güçtür. Modern ulus-devlet içinde hükümet, köylerden şehirlere, ilçelere, illere ve eyaletlere kadar birçok farklı seviyede çalışır.
Bu Yazıdaki Başlıklar
Yönetim Biçimleri Sınıflandırması
Yönetim, siyasi iktidarın, planlama, karar alma ve uygulama süreci olmasının yanında kamu hizmetlerinin etkin bir şekilde sunumunu da içine almaktadır. Bu kapsamda yönetim biçimleri bakımından farklılıklar görülmektedir. Devlet yönetimi biçimlerinin sınıflandırılması şu şekildedir:
- Monarşi ya da krallık yönetimi
- Aristokrasi – Azınlığın iyi yönetimi
- Cumhuriyet – Çoğunluğun iyi yönetimi
- Tirani – Zorba Yönetim
- Oligarşi
- Demokrasi
Monarşi (Krallık Yönetimi)
Monarşi kelimesi Yunanca kökenli olup tek şef anlamına gelen “monos” ve “archos” kelimelerinden oluşmaktadır. Yönetim biçimi olarak değerlendirildiğinde monarşi, hâkimiyet kaynağının tek bir kişiye bağlı olduğu sistemdir. Monarşi tarzı yönetimlerde hâkimiyet esas olarak yönetimi elinde bulunduran kişiye aittir. Bu tür yönetimler kendi içinde birkaç alt grup şeklinde farklı sınıflara ayrılabilmektedir.
Devletin başında bulunan kişinin, hakimiyetini ilahi bir güçten aldığı düşüncesi yaygınsa bu tür yönetime teokratik monarşi adı verilmektedir. Yönetimden sorumlu hükümdarın devleti kendi mülkü, bu devlet üzerinde var olan halkı da kendi köleleri olarak görüyorsa bu monarşiye türüne de patrimonyal monarşi denilmektedir. Patrimonyal monarşilerde devlet sanki bir mülk, devletin başı ise mülk sahibi gibi kabul edilmektedir.
Kimi monarşi türlerinde yöneticiler, istisnai bir durum olarak halk tarafından seçilerek devletin başına gelirler ve buna seçimli monarşi denir. Bir diğer farklı monarşi türü de ırsi monarşilerdir. Irsi monarşide ise yönetici, mensup olduğu aile kanalıyla devletin başına getirilmektedir. Yöneticiye, bulunduğu makam soy yoluyla miras kalır ve çoğunlukla hanedanın erkek üyeleri arasında atadan oğula devreder. Fakat tarihte kadın tarafından sürdürülen soy ve iktidarlara rastlamak mümkündür.
Ayrıca yöneticinin sınırlarının belirlenmesi ve yönetme yetkisini kullanması bakımından monarşiler mutlak ve meşruti olarak ikiye ayrılmaktadır.
Mutlak monarşi
Eski zamanlardan 20. yüzyılın başlarına kadar en yaygın hükümet şekli monarşiydi. Günümüze kadar uygulanan en uzun ve en yaygın rejimlerin basında gelmektedir. Mutlak monarşide yönetimde bulunan kişinin hükümranlık haklarının hiçbir kurum veya kişi tarafından sınırlandırılması söz konusu değildir. Başka bir ifadeyle hükümdar, devletin tek, asli ve birinci dereceden sahibi konumundadır. Mutlak monarşileri ile despotizmi birbirine karıştırmamak gerekir. Monarşik sistemlerde hükümdar çok öncesinden belirlenmiş kurallar ya da zamanla oluşmuş temayüller çerçevesinde hareket eder. Max Weber tarafından yapılan geleneksel otorite tanımıyla bu açıklama benzerlik göstermektedir. Despotizmde ise önceden belirlenmiş kurallara göre yönetim mevcut değildir, aksine kural veya temayülleri tanımayan kendi isteğine göre düzen kuran bir yönetici modeli bulunmaktadır. Kısaca ifade edilecek olursa mutlak monarşi, önceden ortaya konulmuş kural ve kaideleri yerine getiren tek kişi yönetimidir.
Meşruti monarşi
Sınırlı veya anayasal monarşi adlarıyla da bilinmektedir. Bu yönetim şeklinde hükümdar devletin tek ve yegâne sahibi değildir. Yönetimde hükümdarın yanında seçilmiş bir temsilciler grubundan oluşan meclis ya da parlamento yer almaktadır. Bu meclis hükümdarı denetleyebilme ve farklı düzeylerde iktidar yetkisini paylaşabilme hakkına sahiptir. Hükümdar ve seçilmiş temsilciler kendilerinden daha üst bir konuma sahip olan anayasa veya anayasa tarzı kanunlarla yetkileri sınırlandırılmıştır. 1876 sonrası yıllarda Osmanlı yönetim sisteminde Meşruti Monarşi görülmektedir. Bu yönetim biçiminde yöneticinin kurallara uyması soyut ve vicdani olarak kendisine bırakılmış değil, somut ve hukuki boyut taşımaktadır. Yani meşruti monarşilerde hükümdarın zorunlu olarak uyması gereken somut kurallar silsilesi mevcuttur.
Aristokrasi – Azınlığın İyi Yönetimi
Tarihsel ve ideolojik açıdan değerlendirildiğinde aristokrasi, monarşinin ve demokrasinin karşısında bulunan, halkın az sayıdaki en iyi veya en seçkinlerinin oluşturduğu kesiminin savunulduğu bir yönetim şeklidir. Diğer bir deyişle aristokrasi için “iyi ve üstün erdemlere sahip kişilerin kurduğu bir yönetim biçimidir” tanımı yapılmaktadır. Mesela aristokratik yönetim modelinde halk, vatandaş yerine tebaa olarak kabul edilmektedir. Aristokraside yönetim bir merkez etrafında örgütlendiğinden dolayı monarşilerle benzerlik göstermektedir.
Aydınlanma döneminde her bireyin eşit olduğu fikrinin savunulması ve aynı zamanda Fransız Devriminin nedenleri arasında gösterilen aristokratların toplumun en iyileri olmadığı görüşünün yaygınlaşması, aristokratik yönetim şekline şüpheyle yaklaşılmasına yol açmıştır.
Cumhuriyet – Çoğunluğun İyi Yönetimi
Cumhuriyet yönetim biçimde halkın yönetimde söz sahibi olduğu, daha üstün başka bir otorite veya yetkili makam bulunmamaktadır. Cumhuriyette devlet, gücünü tamamen halktan almaktadır. En kısa ve öz bir ifadeyle cumhuriyet halkın hükümetidir denilebilir. Bu nedenle devletin yönetiminde sorumluluk alanlar halkın çıkarlarını ve kamunun yararını her zaman dikkate almak zorundadırlar. Halk yöneticileri istediği gibi seçme şansına sahip olabilmekte, seçtiği kişileri de sonrasında denetleyebilmektedir. Ancak hukuki bakımdan doktrinde cumhuriyet tanımı konusunda fikir birliğinin olmadığı görülmektedir. Kimi uzmanlar cumhuriyeti dar bir açıdan ele alarak monarşinin karşıtı olarak nitelendirmişlerdir. Kimileri de cumhuriyeti demokrasiyle denk görerek geniş manada tanımlamışlardır.
Cumhuriyet yönetiminde devlet işlerinde veraset sistemi kesin olarak reddedilir, bunun yerine seçimi ve tayin usulü kabul edilir. Bu bakımdan cumhuriyetin en temel özelliğini seçim oluşturmaktadır. Zaten halkı oluşturan bireylerin iradelerini ortaya koymalarıyla halk egemenliği esas alınmıştır. Bu açıdan bakıldığında cumhuriyet, demokrasinin gelişmiş şeklidir denilebilir.
Demokratik yönetimi, halk tarafından haklar ve özgürlükler rejimi olarak nitelendirilmektedir. Bu bağlamda her cumhuriyet demokrasidir denilemez. Her demokrasi cumhuriyet olarak kabul edilir fakat her cumhuriyet kendi içinde demokrasiyi bulundurmayabilir.
Tirani – Zorba Yönetim
Tirani yönetim, diktatörlük ve despotluk gibi kavramlarla beraber anılmaktadır. Tiranlık, özgürlük ve eşitlik olgularını bünyesinde barındıran demokrasiden çok uzak bir yönetim biçimidir. Yönetimde yasaları ve kaideleri tanımayan zorbanın bir yönetim şeklidir. Tirani – zorba yönetim biçiminde yöneticiyi denetleyecek hukuk kuralları hatta geleneklerin yeri yoktur. Tiran, sınırsız yetkilere sahiptir ve iktidarı mevcut hukuk sistemine uymayarak ele geçirmektedir. Yönetimin devri tamamen hukuksuz bir şekilde gerçekleşmektedir. Halk sadece korkudan dolayı itaat etmektedir.
Oligarşi
Oligarşi tarzı yönetimde, birkaç kişi, birkaç aile ya da bir sınıf halk yönetimi elinde tutmaktadır. Bu bakımdan değerlendirilecek olursa oligarşi birden fazla kişinin yönetimidir denilebilir. Yönetim birkaç kişinin hakimiyetinde olacağı gibi çok daha geniş bir yönetim kadrosundan da oluşabilir. Ancak kadro ne kadar geniş olsa dahi yine de azınlığın yönetimi olmaktan kurtulamaz.
Aristo tarafından yönetimin belli bir grubun elinde bulunduğu rejim aristokrasi, siyasal rejimin iktidardaki grubun kendi yararına kullanıldığı rejim ise oligarsi olarak nitelendirilmektedir. Bugün ise azınlığa dayalı rejimlerin tümü için oligarşi kavramı kullanılmaktadır.
Demokrasi
Demokraside, yönetimin temelini halk egemenliği oluşturmaktadır. Halk, özgür bir seçim ortamında temsilcisini seçebilme hakkına sahiptir. En öz ifadeyle demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesidir. Bilhassa nüfus artışının hızlanmasından dolayı modern devletlerde, siyasi rejim doğrudan halk tarafından değil, halkın eşit ve serbest seçimler aracılığıyla seçtiği temsilciler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle demokrasinin farklı uygulanış şekilleri ortaya çıkmıştır.
Demokrasi; doğrudan, temsili ve yarı doğrudan demokrasi olarak üç gruba ayrılmaktadır. Doğrudan demokraside halk egemenliğini aracısız kullanmaktadır. Temsili demokraside halk egemenliğini seçim yoluyla belirlediği temsilciler aracılığıyla kullanmaktadır. Yarı doğrudan demokraside ise egemenlik halk ile temsilciler arasında paylaşılmış durumdadır.
Kaynaklar
Bluntschli, J. K. (2000). The Theory of the State. Kitchener, Ontario, CAN: Batoche Books.
Buran, H. (2009). Siyasal Rejim Sınıflamalarının Yeniden Gözden Geçirilmesi Üzerine. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14(1), 69-97.
Gözübüyük, Ş. (2004). Türkiye’nin Yönetim Yapısı. Ankara: Turhan Kitabevi.
Güner, Z. (2006). Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3, 41-51.
Kelsen, H. (2006). General Theory of Law & State. New Jersey: Transaction Publishers.
Say, Ö. (2008). Uzmanlaşmanın Küresel Yansımaları ve Yönetim. Türk Dünyası Araştırmaları, 176, 241-248
Bir Cevap Yazın